13 Ekim 2009 Salı

Siz tanışmadınız mı?

Kapımı çalan herşey olabilirdi

Ama sen değildin...

Sen değildin, anladım. Zorunda kaldım. Şimdi sorunum şu ki, o kapı her çaldığında seni umud etmeye devam edecekmiyim? Bu ne kadar sürer? Çok uzun olmamalı. Ama sorunum ummaya devam edecek olmam değil ki, kapıyı çalanın sen olduğunu hayal edişim, keşkelerim...

Gelen sen değildin! Üzüntüm, kuruntum bir daha gelmene olan arzum değil ki, zaten gelmeyeceksin! Derdim şu ki, gelen sen değildin!!

Buna takılmışken hiç bir şeyi değiştiremeyeceğimi söylüyorlar. Değiştirmek gibi bi amacım yok. En azından bir denememi istiyorlar. Deneyemem, bana acıdığını hissedip sırf sana dokunabilmek için susmaktansa, seni silerim ki... Bazıları da sana takılmışken kaçıracağım çok şey olduğunu söylüyorlar. Senin kaçışından sonra daha ne kadar "çok şey" beni dağlayabilir ki?

iliklerimde bir şeyi istemenin ne olduğunu gördüm o zil çaldığında. Çocukça arzuların aslında kadar saf olduğunu... Benim gibi bir canavardan beklenmeyecek kadar toz pembe düşler çıkabileceğini... Düşler yolda oyalanan yalanlardır! Okadar güzellerse, ben bir yalanı yaşarım!!

Peki anladım, gelen sen değildin. Ama hiç gerçek değilmiydin? Benim çocukluğum bir yalanla mı kuruluydu ozaman? Gelmeyeceğini tahmin edemeyeceğim kadar salak değildim, ama yine de sen benim için çok eski masallardaki bir kahraman gibiydin? Uzakta, yukarda ve çirkin ve oldukça yaşlı...

Senin o kapıyı çaldığını sandıktan sonra çocukluğumun geçtiği sokaklardan geçerken, ellerinden tutup sana oraları göstermek istedim. Tüm oyuncaklarımı, tüm korkularımı tanıtmak istedim. Annemle kahve içerken yanımda ol istedim. Tüm gözümle gördüklerimi sen de gör istedim. Hayatımı sana göstermek istedim. O zil sesinden sonra içime çekeceğim her dumanın ortağı ol istedim. Tadın her sigaramın aroması olsun istedim. İnsanların yanında çalmaya utandığım için asla çalamayacağım şarkılarımı dinleyen bir tek sen ol istedim. Kimseye okutmaya cürret edemeyeceğim yazılarımı artık sen okuyacaksın diye yazayım istedim. Duvarlara saçma şeyler yazıp, sonra saçma olduğunu karar verip çıkarmaya çalışalım istedim. Yazları çok sıcak diye yanaşmayalım, kışları soğuktan dip dibe olalım istedim! Karın ilk yağdığı gece insanlar ona ayak basmadan sokağa çıkalım, sonra ortalık çamur olunca tadımız kaçsın istedim. Her gece sana iyi geceler diyip uyumaya okadar alışayım ki, yanımda olmadığın gecelerde yalnızlıktan içkiye abanayım, sen gelince de aptallığımı çaktırmamaya çalışayım istedim... Kendimizi küçük hissedeceğimiz yerleri görmeye giderken, okyanusların, dağların karşısında elimi tut da biraz daha büyük gözükelim istedim. Ben sadece soğuk kış günlerinde eve gelişini beklerken bir yandan kahve içmek istedim...

Ama sen hiç o kapıdan içeri girmedin!
İçeri girecek olan mutluluk olabilirdi belki, ama zilin sesiyle beni yerimden fırlatan hayaller, kapıyı açınca suratıma tokat gibi çarpan hiçliğin rüzgarıyla beraber beni de yıkıp arkamdaki duvara saplandılar.
Onları "hiçbirşey" uğruna kaybettim. *

Artık evimin bir kapısı yok, haliyle zil seslerine zıplamıyorum. İçeri girmeye çalışanlar da bu soğuk harabeyi ısıtmayı başaramayacakları için geri döneceklerdir.
Bense hala aptal gibi kulaklarımda o zilin sesini taşıyorum...

Saba!

* may nothing but happiness come through your door



25 Haziran 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder