13 Ekim 2009 Salı

Yağmur bir tek ellerime düşmez

Başladığım her şeyin bir amacı oluyormuş gibi olamaz mı? Bir çizgi üstünde yürüyen birinin çizgisini herkes görebiliyor ama kendisi göremiyor olamaz mı? Ya da yürüyen, her görülen şeyin bile doğruluğundan şüphe ediyor olamaz mı?
Gidiyorsam, gitmem gerekiyordur. Kalıyorsam, görecek şeylerim olduğundandır. Kalıp da hiç bir şey öğrenmediğim olmamalı. Ya da gidip, boş gittiğim... Yoldaysam, öğreniyorumdur!
Peki bulduklarım? Beklediklerim? Ya da umduklarım? Artık böyle şeyler yok. Artık bulmak için aramıyorum. Aslında uzun zamandır "arama" eylemini kullanmıyorum. Bulduğumda daha çok aramaya değil de tutmaya çalışıyorum. Çünkü yolda öğrendim ki; sevgi aradığın değil, bulduğun yerdedir!!! Bulduğun yerde ya kalırsın, kalmana izin verirler, ya da bulma amacı güdümeden yeniden yola çıkarsın...
Bir yere ait hissedebilirmiyim kendimi bu saatten sonra? Evet! Buna takatim her zaman vardı. Kimilerine göre takdire şayan, kimilerine göre gereksiz bi takat!! Ama ben onu direnerek değil, isteyerek topluyorum. Bize öğretilen aşkı değil, ellerimle yaratacaklarımı arıyorum! Öğretileni aramak; sözüyle müziğini başkasının yazdığı bir parçayı ömür boyu söylemek olur. Ki öğretilen gerçek olsa bile, başkalarını ne kadar kendi bedenimde yaşayabilirim ki? Ben yarattıklarımın önünde eğilirim her zaman, ortak bi yaratımsa ya da yalnızsa, farketmez! Ben yarattığımın önünde eğilirim. Büyük bi zihnin içinde gezinen hamam böcekleriyiz biz, yaratan ellerimize bile inanmıyoruz! Benim ellerimden başka hiç bir el benim dünyamı yaratamaz, ben izin vermediğim sürece! O yok!!!! Dokunduğum her şey benim eserim olacaksa, tam olarak öyle olmalıdır. Benim ellerim deydiyse, parmak izlerim kilometrelerden belli olmalıdır! Diğer yaratanlara dokunmadan yaratmak bir erdemmidir? Size göre belki belli değildir. Bana göre yarattıklarıma dokunacaklarsa aynen öyledir!
Sadakat yoktur! Sen onu yaratana kadar... Ben sadakati yaratıyorum. Öğrendiğiniz o aptal şekliyle değil, benim sadakatimi. Bir karşılık, bir üretim, bir çift beklemeksizin onu yaşamayı. Sizden beklenen davranış o olduğu için değil, aksine sizden hiçbirşey beklenmemesine rağmen onu yaşamayı! Ve aynısını beklememeyi... Bu sadakati sizin dünyanıza sokmuyorum! Beni tanımak zorunda değilsiniz ki... Ben sadece geçtiğim yerlerde bir süre sonra silinecek ayak izleri bırakıyorum! Beni anmak zorunda da değilsiniz ki... Kalbim kan pompalamaya devam ediyorsa, öğretmek gibi bir yükmüm yoktur. Durduğu zaman da hiç olmayacak! Orda kan pompalanmıyorsa, en basitinden "ben olmayacağım", buna zaten alışkın olmadığınız söylenemez...
Kapat gözlerini ve yukarıya kaldır başını. Belki tanrın yağmurdadır! Benimkisi değil!!!
Ben ellerimdeyim!
Gözlerimi, ağzımı, aklımı yöneten ellerimde!
Sana dokunan ve dokunacak olan ellerimde!
Ben yarattıklarımdayım!
Onlara dokun ya da yağmurda yıkan, hiç önemli değil.. Ben sen olmasan da yaratacak ve yarattıklarımın içinde yürüyeceğim. Ve söz veriyorum, "hiç huysuzlanmayacağım"...

Saba!


16 Haziran 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder