27 Mayıs 2010 Perşembe

Yazsam da yazmasam da biliyorsun, bu sadece bir duygu boşalımı. PAUL GRAY!

Herkes olabildiğince bencildir, biz sadece bizden daha çok bencil olanları "bencil" diye adlandırırız.
Her bencil, kendisini iyi hissettiği bir sığınak bulur elbet,
benimkisi Slipknot'tı.
Hala daha öyle, fakat artık bir sığınaktan ibaret değil!!!

1988 doğumluyum ve Ağustos ayında 22 yaşıma giriyorum.
2000 yılında 12 yaşındaydım ve başka hangi grupta kendimi bu kadar bulmam beklenebilirdi ki?

Ben aşk şarkıları ile büyümedim, hepsini dinledim elbet, ama beni büyütemediler.
Hiç bir kelimenin her anlamını bu kadar içimden hissetmedim, beni acıtabildiler.

Bu bir Slipknot propagandası değil, hatta sikimde değil. Lütfen Slipknot dinlemeyin...
Paul Gray ölmeden önce (biz Slipknot fanı bebeler yaygarayı koparmadan önce) bu grubu anlamayanların, hala daha anlamayacak olmasını tercih ederim.
Çünkü Slipknot'ı anlamanın keyfi, sizin anlamıyor oluşunuzla doğru orantılıdır.

Vol.3'ün içine giren o peri, hepsini berbat hallere soktu. Bizi başka, onları başka..
Bana her farklı hissi veren olayın ardından bir odaya çekilip tekrar tekrar Subliminal Verses dinlemenin keyfini anlayamazsınız... Her kelimesi, her notası, sikeyim müzik kurallarını, bir şey anlatıyordu. Doğru olmayan bir şeyleri...
En başta sizin varlığınızı, varlığınıza duyduğunuz gururu ve özgüveni..
Siz kendinizi sevdikçe biz kendimizden tiksindik.
Siz güzel giyindikçe biz çirkinleştik.
Siz pürüzsüz ciltlere sahip olmak için uğraş sarf ettikçe biz damarlarımızı görmekten haz aldık.
Siz müziğin nasıl olması gerektiği hakkında konuştukça biz sadece müzik yaptık.
Siz sonsuza kadar yaşamaya çalışırken de biz ölüme yaklaştık.
(live forever? well, i would rather die)

İşte canlı bir kanıtı, The Pig, 2, Paul Gray, ne derseniz diyin, maskesinin arkasındaki adamın nasıl bir adam olduğu ile hiç ilgilenmiyorum.
Corey'nin karanlık odası ve Joey'nin black metal aşkı ile ilgilenmediğim kadar...
Onlar bana yaşamam için gereken şeyi o maskeler ile veriyolar, ben de yaşıyorum!!
Ve şimdi içlerinden biri gidiyor, gerçek hayatında nasıl bir adam olduğuna dair zerre fikrimin olmadığı, olması için de çabalamadığım bir adam.
Ben onu o maskesinin arkasından sevdim, ve babam öldüğünde bu kadar canımın yanacağından emin değilim...

Vol.3'teki peri diyordum, Vermillion ile girmiş olmalı o albümün içine..
Hala peşlerini bırakmıyor (bkz: all hope is gone)
Neler yaşadılar, işler nasıl böyle oldu bilmiyorum.
Ama Paul ailesinin bu hale gelmiş olduğu için şu an ölmüş bulunuyor.
İçimizdeki hangi yarrak kafalı onları kendilerini gördükleri gibi görebilir ki?
İşte 2-3 gündür üstümdeki bu lanet bezginlik, hiç bir zaman bu yoğun his bulutunu bizimle sözlü paylaşmayacak olmalarından.
Mezar taşları içinde ölü varken güzeldir...

All Hope Is Gone'ın içinde tüm dünya nufusunun toplu mezarı vardı. Sadece cd'yi yerinden kaldırın ve altına bakın yeter.

Ve,
I cannot deny that you were designed for my punishments!!!

Ey dünya ve yad insanoğlu,
hiç biriMizin gerçek olmayı başaramadığı kadar gerçek bu 9 adam, -ki biri ölü olsa bile umrumda değil- artık çok daha gerçekler...
Lütfen onları anlamaya çalışmayın, sadece hissedebiliyorsanız, hissedin.
Kendileri oldukları için acı çekiyorlar,
çünkü kendileri olmaya çalışanlardan farklılar.
(Now I can finally be myself 'cause I don't want to be myself)
Hepimizden...

Annihilation, Paul, sana rest in peace gibi saçmalıklar söyleyemem.
Ölen bedenini napacaklarını bilmiyorum, yakacaklarsa teninden çıkan yanık kokusunu ve dumanını tüm dünya içine çeksin.
Eğer gömeceklerse, yavaş yavaş çürüyen etinin, iç organlarının, her şeyinin toprağa ve suya karışması için can atıyorum.
Hepimizin bir parçası, yok olan bir parçası olmaya devam ettiğin için,
yaşarken ve ölüyken, önemli değil,
teşekkür ederim!

Saba!